[krunch]

Uzun zamandır bu başlığa birşeyler yazmadığımı farkettim.

Bayramdan 2 hafta evvel yıllık iznimde 5 günlük bir "Kaçış Planı" yapmıştım. Bu plana göre Şehirdeki Yabancı'nın rotası kısa başlıklar halinde sırasıyla şu şekildeydi :

Zagreb : Dubrovnik'e nazaran daha az turistik bir kent olmasına karşın Hırvatistan'ın başkenti olması dolayısıyla yine iyi-kötü ortalama bir turist zenginliği çeken bir şehir. Eski şehir denen bölge dışında fazla da görülecek bir yeri olduğu söylenemez. 1 gün yeterliydi, ben de öyle yaptım.

Ljubljana : Sanıyorum bu rotanın en güzel duraklarından biriydi. Kanal boyunca çevrelenen ve her biri sokaklara taşan cafe-barlarıyla, kalabalık restoranları ve genç nüfus zenginliğiyle küçük mü küçük AMA capcanlı bir şehir. Fünikülere binip kalesine çıkarak şehre tepeden bakmak ve burada bulunan daimi kukla sergisini gezmek güzeldi. 1 gün yeterli.

Münih :
Berlin kadar kozmopolit olmasa da, meydandaki devasa kilise ve avlusunu ziyaret için görülmeye değer. Sanıyorum Münih'i Münih yapan en kayda değer yapı da orası. Bunun dışında klasik Almanya işte, standartları belli olan, kaliteli ortalama bir şehir, ama çok turistik olduğu söylenemez. 1 gün yeterli.

Zürih :
2 gün ayırmıştım, yetti. "Lüks" sözcüğünün sınırlarının zorlandığı, envayi çeşit marka model arabaların sokaklarda cirit attığı, "bal dök yala" misali tertemiz sokak ve caddelerinde gıpta ile dolaştığınız gerçekten güzel bir şehir. Elbette İsviçre, şu ana kadar gördüğüm tüm Avrupa ülkeleri içinde (buna İskandinav ülkeleri de dahil) sanıyorum en pahalı olandı, bu yüzden gerek otel seçiminde gerekse günlük yaşam harcamasında dikkatli olmak gerekiyor. Tren ağları dikkat çekiyor, ulaşım konusunda çok başarılılar. Kentin dışında muhteşem doğası ise ayrı bir başlık konusu. Bir yarım günlük turla Rapperswill denen sevimli kasabayı ve İsviçre alplerinde kurulan ve bir çizgi film karakterinden adeta bir turistik merkez çıkarılan Heidiland'i görme fırsatım da oldu.

Liechtenstein :
Beşiktaş'tan biraz daha büyük bir ülke diyebiliriz, o derece küçük Zürih'ten yarım günlük bir tur ile gittim. Aynı gün klasik arabalarla ilgili bir sergi-yarışma vardı.Turist ofisinde hatıra olarak pasaportunuza bu ülkenin damgasını vurdurabiliyorsunuz.

Bayramda ise önce Burhaniye-Ayvalık'taydım, sonra 2 günlük bir Midilli adasına kaçış planı yaptım :

Midilli :
Avrupa'daki bazı küçük ülkelerden bile daha büyük bir ada diyebiliriz. Yunanistan'ın ise 3. en büyük adası. Adanın gerçek adı Lesvos, ama başkentinden ötürü biz Türkler ona Midilli demişiz ve adı (sadece) bizce öyle anılıyor. İçinde Osmanlı yapıları da mevcut ve bir tanesinin altında bizde bile olmayan birtakım Osmanlı arşivleri varmış, çok iyi koruyorlar. Termal suları, zeytinyağı ve uzonun anavatanı olması ile meşhur. Eşcinsel kadın şair Sappho'ya atfen, Lésvoslu anlamına gelen lezbiyen sözcüğü 1800'lü yıllardan itibaren kadın eşcinsel anlamında kullanılır olmuş. Adanın en güzel yerleri (dünyanın 2. en güzel sokağı seçilen sokağın da içinde olduğu) Molyvos kasabası ve Petra sahili. Bir de bu adayla ilgili en enteresan şeylerden biri de Taksiyaris kilisesi denen kilisede mum yakıp dilek dileyen herlesin dileklerinin gerçek olduğu miti. Bakalım benim dileklerim gerçek olursa -kural gereği- yeniden bu kiliseye gidip üzerimden bir hatıra/eşya/para bırakmam gerekiyormuş Adada birçok restoran ve cafede menülerin hem yunanca hem türkçe olduğunu görebilirsiniz.

Vizem bittiği için bir süre için yeni bir planım olmayacak. Pasaportumu da yenileme sürem yaklaştığı için artık muhtemelen 2017 yılında önümüzdeki maçlara bakacağız. Tabii bu bok çukurunda mucizevi bir şekilde hala sağ kalmış olursak..